24 Kasım 2011 Perşembe

Kusursuz Kabus / John Saul

John Saul'un Şeytanın labirenti adlı kitabından çok etkilenmiştim ve bu kitabını da aldım okudum. Bundan aynı tadı alamadım ve gördüm ki yazarlar yıllar içinde oldukça gelişiyorlarmış. Saul bu kitabında cinsel sapıklığı olan bir adamı konu almış.  Kitabın ana kahramanları; Steve, Kara ve Lindsay Marshall. Steve ve Kara çifti oturdukları kasabadan şehre taşınmak istiyorlar. Evlerini deyim yerindeyse görücüye çıkartıyorlar, fakat çiftin kızları Lindsay okulundan ve arkadaşlarından ayrılmak istemiyor. Fakat bir şekilde bunun zorunda olduğunu kabul ediyor. Evlerini komisyonculara gezdiriyorlar, fakat bu gezintinden sonra Lindsay evde birinin olduğunu söylüyor. Fakat ailesi taşınmak istemediği için böyle davrandığını düşünüyor ve ona fazla aldırış etmiyor. Bir sonra ki pazar tekrar evi gezmeye alıcılar geliyor ve ailesi evde yokken biri Lindsay'i kaçırıyor. Kara kızının kayıp olduğunu polise inandırmaya çalışıyor, fakat başarılı olamıyor. Bu sırada şehirde Ellen adında bir kadının daha kaçırılıyor ve bu kaçırılmada açık görüş esnasında gerçekleşiyor. Kara kızını bulmaya çalışırken, kocası Steve bir trafik kazasında hayatını kaybediyor. Bu olayların daha önce benzerini yaşayan Patrick adında bir adam Kara'ya yardım etmek istiyor ve ona destek veriyor. Kara bir gün Patrick'in evine gidiyor ve kızının sesini duymaya başlıyor. İlk önce bunun hayal olduğunu düşünüyor, daha sonra sesi takip ediyor ve kızının bir oyun evine kapatıldığını görüyor. Bunu yapan kişinin de Patrick olduğunu anlıyor ve sonunda Patrick'i öldürüyor. Patrick'in bunu yapma amacı ise; geçmişte kız kardeşinin ona yaptığı cinsel saldırılar ve Patrick'in ailesini bir yangın sonucunda kaybetmesi. Kaçırdığı insanların karısına ve kaybettiği kızlarına çok benzediği anlaşılıyor. Kitabın sonunda Patrick ölüyor, anne ve kızda birbirine kavuşuyor.
Bu kitap başta da bahsettiğim gibi çok iyi değil ama gene de okumanızı tavsiye edebilirim.

12 Kasım 2011 Cumartesi

İKİ CAMİ ARASINDA AŞK / MÜRVET SARIYILDIZ

İki cami arasında aşk, Mihrimah ile Sinan'ın anlatıldığı bir aşk romanıdır. Yazar bu eserini Ağustos 2011 de yayımlamıştır. Kitap basit bir dille yazılmış ve aşkı konu almıştır. Mimar Sinan Prut savaşı esnasında Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultana aşık olur. Ordu Prut nehri'ni tüm uğraşlarına rağmen geçememektedir, çünkü su o kadar hızlı akmaktadır ki bir köprüye ihtiyaç vardır. Fakat, tüm mimarların uğraşına rağmen yapılan köprüler her defasında yıkılmaktadır. En sonunda Mimar Sinan'ın aklına bir fikir gelir ve ay yüzlü meleğini oradan kurtarıp, onun kahramanı olmak ister. On üç günde köprüyü yapar ve bu yolla Mihrimah sultan'ın dikkatini çeker. Payitahta döndüğünde ona olan ilgisini belli eder ve onunla evlenmek istediğini dile getirir. Yalnız önlerinde büyük problemler vardır. Öncelikli olarak Sinan ile Mihrimah arasında otuz yaş fark vardır. Bunun dışında Hürrem sultan ( Mihrimah'ın annesi) taht yarışında olduğundan onun Sinan ile evlenmesine müsaade etmez ve O'nu Rüstem paşa ile evlendirmeye karar verir. Bu anlamda Sultan Süleyman'ı da ikna eder ve kızını hiç istemediği biriyle evlendirir. Mimar Sinan bu aşk için önce Üsküdar'daki Mihrimah sultan camiini yapar, daha sonra yaptığı hesaplamalarla Edirnekapı'da bir cami daha yapar. Mihrimah sultanın doğum günü olan 21 Mart günü Edirnekapı'daki caminin minareleri arasından güneş batarken, Üsküdar'daki caminin minareleri arasından ay'ın doğuşu görülmektedir. Sinan, Sultan'a duyduğu büyük aşkı büyük bir mimariyle birleştirmiştir. Ve Sinan bu eseleriyle "biz kavuşamadık ama bizden sonrakiler benim ona duyduğum aşkı konuşacak" demiş. Bu sırada Hürrem Sultan vefat etmiş, Sultan Süleyman bir savaş sonrasında vefat etmiş ve Mihrimah'ın eşi Rüstem de vefat etmiş. Tüm bunlara rağmen Mihrimah ve Sinan buluşamamış ama birbirlerini severek ölmüşler. Onlar ölmüş, fakat onların aşkı 21 Mart'ta Mihr (güneş) ve Mah (ay) birleşimiyle iki cami arasında hayat bulmaya devam etmektedir.

9 Kasım 2011 Çarşamba

ŞAH MAT / MARİO MAZZANTİ

"Ölümle yapılan bir satranç maçı... Her hamle bir cinayet ve her cinayet karmaşık bir planın parçası..." Gerçekten bu sözler aslında kitabı özetlemeye yetmiş bence. Roman Kasım 2011 de çıkmış ve daha ilk aydan itibaren çok satanlar arasında yerini aldı. Bende kitabı bu sebeple alıp okudum. Yazar olay örgüsü kurmada oldukça başarılı, kitapta üç cinayet işleniyor ve bu cinayetler birbiriyle alakalı fakat yazar bunu okuyuculara alakasız bir olaylar gibi sunmuş.
Kitapta bir çok karakter var ve ben öncelikle bu karakterlerin kimler olduğunu özetlemek istiyorum. Claps: tıp mezunu ve uzmanlığını psikiyatri bölümünde yapmış, insan davranışlarını ilk bakışta çözebiliyor. Cinayetin sırlarını çözecek kişi. Greta Alfieri: haberci, gazeteci. Katilin peşinde olduğu esas kişi gibi yansıtılıyor fakat katil onun peşinde değil. Morhpy: katil, üç cinayetin sorumlusu gibi duruyor. Fakat katil gerçekte de o mu? Sensi: polis, dedektif. Olayları çözmek istiyor. Ama olayları çözmede Claps kadar iyi değil, bu yüzden onun yardımına ihtiyaç duyuyor. Cattenei: Alfierinin çalıştığı kanalın sahibi olaylarla hiçbir ilgisi yok gibi duruyor. Fakat gerçekte öyle değil mi? Morganti: bir bankada iyi bir görevde çalışıyor. Kitabın sonunda olayların çözüm noktası olan kişi. Kitapta üç tane cinayet işleniyor. Öncelikli olarak Morganti'nin kız arkadaşı öldürülüyor. Ve bu ölüme bir aşk cinayeti süsü verilmek isteniyor. Bu cinayet sonrasında polis Morganti'yi göz altına alıyor ve uzun süre sonra katilin Morganti olmadığı ortaya çıkıyor. Daha sonra bu olaylarla hiç ilgisi olmayan bir kadın daha öldürülüyor ve Morhpy bu olaya seri cinayet süsü veriyor. Bu sırada Greta'ya bir e-posta gönderen katil bunun 2. hamle olduğunu ve üçüncü hamleyi de gerçekleştirdikten sonra bu cinayet vakalarının son bulacağını ifade ediyor. Üçüncü hamlede Alfieri oluyor. Katille burun buruna geliyor ve Claps olayları anında çözüyor ve Greta'yı kurtarıyor, katili öldürüyor. Fakat bu sırada kendisi de zarar görüyor ve ağır yaralanıyor, hastanede tedaviye alınıyor. Kitap burada bitmiş gibi duruyor. (işin açıkçası bende bundan sonra kitapta ne anlatılacağını merak ettim) Fakat, kitap yeni başlıyor. Katilin aslında Morhpy olmadığı ortaya çıkıyor. Çünkü, Greta'yı öldürmek isteyen kişi hala ona zarar vermeye çalışıyor. Bir çok olaydan ve ölen insandan sonra esas katilin Cattenei olduğu ortaya çıkıyor. Tüm bu olayları da şirketi zarar görmesin diye yaptığı anlaşılıyor. Asıl amacının Morganti'yi öldürmek olduğu ortaya çıkıyor. Çünkü, şirkette yasal işler yapılmıyor ve Morganti de bunu çalıştığı banka aracılığıyla çözmeye çalışıyor. Bunun sonu olacağını düşünen Cattenei Morganti'yi ortadan kaldırmak için bu ölümleri gerçekleştirdiğini rehin aldığı Greta'ya anlatıyor. Fakat sonunda bu işlerden kurtulamayacağını anlıyor ve kendini tek kurşunla öldürüyor. Daha sonra Greta bunları Sensi'ye bildiriyor ve olaylar çözülüyor. Kitabın sonunda da Claps iyileşiyor fakat konuşma yetisini kaybediyor.
Kitabı okumanızı tavsiye ederim, çünkü sıra dışı bir anlatımı ve olaylara yaklaşımı var. Tam her şey bitti derken olayların yeniden başlaması bir merak yaratıyor okuyucu üzerinde.. Ben sevdim, beğendim bu kitabı. Sizin de okuduğunuzda beğenebileceğinizi düşünüyorum. Özellikle cinayet romanlarından hoşlanıyorsanız...

30 Ekim 2011 Pazar

KÜÇÜK MUCİZELER DÜKKANI / DEBBIE MACOMBER

Küçük Mucizeler Dükkanı okurlarla Ağustos 2011'de buluşan bir kitap. "New York Times Bestseller" arasında yer alıyor kitap. İşin açıkçası bu kitabı aldığımda çok güzel olabileceğini düşünmemiştim. Çünkü, kitabın konusunun bana çok hitap etmediğini düşünüyordum. Kitap 4 kadının hayat hikayesini konu alıyor. Lydia Hoffman, Jacquelıne Donovan, Carol Gırard ve Alıx Townsend. Bu kadınların yolu bir şekilde Lydia'nın sahip olduğu "Bir Yumak Mutluluk" adlı örgü dükkanında kesişiyor. Lydia hayatında iki kez kansere yakalanan ve babası sayesinde kanseri yenen bir insan. En büyük hayali ise hasta olduğu yıllarda vakit geçirmek için uğraştığı örgü örmek ve bir dükkan açmaktır. Bu hayalini günün birinde küçük bir kasaba da gerçekleştirir. Jacqueline ise suratı çok fazla gülmeyen, zengin bir kişidir. Günün birinde oğlu onun istemediği bir kişiyle evlenir ve bir de ondan çocuk sahibi olur. Jacqueline gelinini hiç sevmez fakat iyi bir babaanne olacağına inanır ve torunu için bir battaniye örmeye karar verir. Bu yüzden de Lydia'nın açacağı kursa üye olur. Carol ise çocuk özlemi olan, her türlü denemeye rağmen çocuğu olmayan bir kişidir. O da Lydia'nın açacağı kursa üye olur ve ilk yapacakları işin bebek battaniyesi olduğunu öğrenince bunun bir işaret olduğuna karar verir. Alix hayatı zorluklar geçen, para sıkıntısı olan, uçuk kaçık bir kızdır. Aldığı ceza sonucu topluma faydalı bir şeyler yapmak için o da örgü örmeye karar verir. Kitabın sonunda ise, Lydia'nın açtığı dükkan çok iyi iş yapar. Jacqueline gelinini sevmeyi öğrenir ve torununa çok iyi bir babaanne olur. Carol'un çocuk özlemi Alix sayesinde son bulur. Alix, Carol'a bir arkadaşının bebeğini verir ve onları mutluluğa kavuşturur. Alix ise çok istediği aşçılık kursuna gider ve Jordan ile mutlu bir hayatı paylaşmaya başlar.
Bu kitabı kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum. Kitapta ders alınması ve bize örnek olması gereken bir çok olay var. Yazarın dili,anlatım biçimi oldukça etkileyici, olaylara bakışı ise çok sade. Ben okudum ve sevdim, siz de okuyun seveceğinize eminim.

8 Ekim 2011 Cumartesi

Gregor ve Felaket Kehaneti / Suzanne Collins

Yeraltı günlükleri serisinin 2. kitabı yazar bu kitabı şubat 2011'de çıkarmış. Gri Kehanet'te olduğu gibi bu kitapta fantastik bir kitap. Kitapta kısaca, yine Gregor'un yeraltı macerası anlatılıyor. Fakat, bu sefer kehanet ona büyük, dev bir sıçanı öldürmesini emrediyor. Bunun için Gregor önce yeraltına giriyor ve başına yine bin türlü iş geliyor. Ölümle  burun buruna geliyor, dinozorlarla, dev yılanlarla, sıçanlarla karşılaşıyor. Sıçanı bulmak için yaptıkları yolculukta birçok arkadaşını ve kardeşini kaybediyor. Sonunda Felaket'i buluyor ve onu tam öldüreceği sırada onun henüz bir yavru olduğunu anlıyor. Onu öldürmeden Ripred'e yetiştirmesi için teslim ediyor. Fakat Vikus'un yanına döndüklerinde ihanetle suçlanıyorlar, çünkü Felaket'i öldürmeleri gerekiyor. Ama Gregor onu yavru olduğu için öldürmediğini anlatıyor, Nerissa da kehaneti yanlış anladıklarını söylüyor, Kehanette asıl istenilen Felaket'in öldürülmesi olmadığını aslında onun yaşamasının gerekli olduğunu anlatıyor. Gregor, howard, Ares ve Aurora mutlak bir idam cezasından kurtuluyor. Gregor tam yer üstüne ailesinin yanına çıkmak üzereyken, bir yerlerden kardeşi Bot'un sesini duyuyor. İlk başta bilinç altının ona oyun oynadığını düşünürken sonunda Bot'un aslında yaşadığı ortaya çıkıyor.Ve Gregor ile Bot yer üstüne çıkıp, ailesine kavuşuyor.
Kitap sonlanmış gibi görünse de 3. kitap olan Kan kehaneti serinin son kitabı. Ben bu kitabı henüz almadım, alır mıyım bilmiyorum. Çünkü, ikinci kitap bende artık kendini tekrar ediyormuş hissi yarattı ama yine de o kitabı merak etmiyor değilim.

4 Ekim 2011 Salı

yeraltı günlükleri serisi 1

Yeraltı Günlükleri Serisi: Gregor ve Gri Kehanet Suzanne Collins'in ağustos 2010 da çıkardığı kitabı. Bu yazarın kitaplarından daha önce Açlık Oyunları serisini okumuştum ve beni gerçekten etkilemişti. Kitapçıda da tekrar yazarın adının bulunduğu bu seriyi görünce alıp okuma ihtiyacı hissettim.
Kitapta kısaca Gregor'un yeraltında geçirdiği macera dolu günler anlatılıyor. Gregor çamaşırhanede kardeşiyle birlikte işlerini hallederken orada bulunan bir havalandırma borusuna kardeşi Bot düşüyor. Gregor da onu yalnız bırakmamak için kendini feda ediyor. Yeraltında hiç beklemedikleri insanlarla ve hayvanlarla karşılaşıyorlar. Aslında orada da bir hayat olduğunu fark ediyorlar. Büyük sıçanlar, örümcekler, konuşabilen yarasalar... Gregor'un babası da bundan 2 yıl önce kaybolmuş ve adamın nereye gittiği bir türlü bulanamamıştı. Orda yaşayan insanlar Gregor'un babasının da yeraltında olduğunu ve babasını kurtarmak istiyorsa Gri Kehanet'te yazan şeyleri yapması gerektiğini ancak bu şekilde babasının kurtulacağını söylüyorlar. Gregor'u savaşçı ilan edip, oradaki sıçanlardan babasını kurtarmasını istiyorlar. Ve kitabın sonunda Gregor üstün başarısı sonucunda babasını kurtarıyor ve yer üstüne çıkıyorlar. Fakat giderken yeraltının kralı Vikus ona buraya tekrar geleceğini ima ediyor. Ve kitap Gregor'un, babasının ve bot'un ailesine kavuşmasıyla noktalanıyor.
Benim fikrime göre, oldukça sürükleyici bir dille yazılmış. Ben kitabı okurken böyle saçmalık olur mu diye okudum ama tuhaf bir şekilde kitap insanı kendine çekiyor ve kitabın sonunda ne olacak diye merak duygusu uyandırıyor. Hatta ben şimdiden 2. kitap olan Felaket Kehaneti'ni alıp okumaya başladım. Eğer sizde fantastik ve bilim kurgu kitaplarından hoşlanıyorsanız bu kitabı alıp okumanızı tavsiye ederim.

25 Eylül 2011 Pazar

RACHEL VINCENT/ KAÇAK

Dönüşüm serisinin ikinci kitabı: kaçak. Temmuz 2011 de yayımlanan kitabı hemen alıp okudum. Çünkü, hatırlayacağınız gibi birinci kitap olan serseri'yi beğenerek okumuştum. Kaçak'ta da Fayte'ın hikayesi anlatılıyor. Fayte okulda tanıştığı çocuk olan Andrew'a bir yanlışlık sonucu enfeksiyon bulaştırıyor. Bunun sonucunda Andrew Fayte'den intikam almak istiyor. Luiz ile iş birliği yapıyor, sırf Fayte'ye benzediği için çeşitli insanları kaçırıyorlar. En sonunda tüm gurur sürüsü ve Andrew karşılaşıyor. Fayte, Andrew'ı öldürüyor ve Luiz tam Fayte'ı öldürmek üzereyken annesi yetişiyor ve Fayte ölümden dönüyor. Fakat olaylar burada noktalanmıyor, çünkü Fayte enfeksiyon bulaştırdığı Andrew yüzünden ceza almak zorunda kalıyor. Çünkü, bu gurur sürüsü içinde yapılmaması gereken bir davranış... Peki ama bu Fayte'ın ölebileceği anlamına geliyor. Gurur sürüsü üyeleri Fayte için hangi cezayı uygun buluyor? Ne yazık ki bu cezayı yazar bu kitabında değil üçüncü kitabında anlatmayı uygun buluyor. Bu yüzden bende sabırsızlıkla üçüncü kitabı bekliyorum. Fayte'ın alacağı cezayı merak ediyorum ve gerçekten ölüm cezasına çarptırılması durumunda Marc'ın ve babasının vereceği tepkiyi bekliyorum. Haydi bakalım, eğlence başlasın...

24 Ağustos 2011 Çarşamba

CANAN TAN / İZ

Canan Tan'ın Mart 2011 de çıkardığı son kitabı. Bu yazarın kitaplarının her sayfasında ağlamak artık benim için bir klasik haline geldi. Kitabın 50. sayfasında başlayan göz yaşlarımı ancak kitabın 250. sayfasında sonlandırabildim. Muhteşem bir baba kız hikayesini anlatıyor "İZ".
Verda babasını çok seven, fakat annesi ile babası arasındaki huzursuzluktan dolayı bir seçim yapmaya zorlanan bir genç kız. Annesi ile babası boşanmaya karar verdiğinde annesini seçen ve babasına bir parça da olsa sırt dönmüş. Verda'nın annesi kocasının kendisini aldattığı gerekçesiyle ondan boşanmaya karar veriyor ve boşandıktan sonra bu kuruntularının gerçek olduğu ortaya çıkıyor. Vedat Bey, iş yerinden sekreteri Melda Hanım ile evleniyor. Evliliklerinin ardından Arslanlı'ların davasını alıyor ve bu dava henüz bitmeden Vedat Karacan kendi canına kıyıyor. Fakat, artık avukat olan kızı bu işin peşini bırakmıyor. Babasının sonlandıramadığı davayı ele alıyor ve işer bundan sonra karışıyor. Arslanlıların aslında çok temiz insanlar olmadığı usulsüzlükler yaptıklarını öğreniyor. Babasının da bu olayları içine sindiremediği için canına kıydığı kitabın sonunda ortaya çıkıyor. Bu arada Verda'nın annesi alzhmeir oluyor. (Benim birtanecik anneannemin olduğu gibi, bu sayfalarda hüngür hüngür ağlıyorum) Ve sonunda da vefat ediyor. Kitabın sonlarında Verda'nın bir kardeşinin olduğu ortaya çıkıyor, Vedat Bey kızı yanlış anlar diye öbür kızına çok fazla ilgi göstermiyor. Fakat, hayatının sonlarında ona da değer vermeye başlıyor. Verda sonunda kardeşi ile tanışıyor ve kitap biraz buruklukla sona eriyor.
Benim fikrime göre, yazarın dili oldukça başarılı, özellikle Verda'nın babasının ölümünü, defnedilişini ve sonrasında çekilen acıları o kadar gerçekçi anlatmış ki bu durum sanki orada yaşıyormuşum gibi hissetmeme neden oldu. Eğer, üzülmek, ağlamak ve gerçekten sevdiklerinize ölmeden onları ne kadar çok sevdiğinizi anlatmak istiyorsanız bu kitabı kesinlikle okumalısınız. Kitaptan çıkarılacak pek çok ders var. Bu kitabı okumanızı tavsiye ediyorum, yalnız okurken yanınızdan salpağınızı ayırmayın. Çünkü, ne zaman gerekli olacağı hiç belli olmuyor:)

21 Temmuz 2011 Perşembe

SIMON WOOD / ÖLÜM EZGİSİ

"Ölüm Ezgisi" Mayıs 2011'de piyasaya çıkan bir kitap.. Genel olarak kitapta ki olaylar şöyle gelişmektedir: MTM adlı şirketin çalışanları tek tek ölmektedir. Önce Chaudary ve Shane'ın ölümü ile başlar olaylar..  Bu olaylar Shane'ın yakın arkadaşı ve aynı zamanda Part time olarak MTM'de çalışan Hayden'ın dikkatini çeker. Hayden olayları araştırmaya başlar, dedektifler ve polisler olayların intihar olduğuna kanaat getirir. Çünkü, iki kişinin de ölümüne tanık olan görgü tanıkları vardır. Fakat sonrasında MTM çalışanlarından 12 kişi bir yangın sonucu ölünce bu işin bir komplo olduğu ortaya çıkar ve FBI olayların detaylı araştırılmasını ister. Bu olayları başlatan kişi hiç kimsenin bu işten haberi olmamasını istediği için Hayden'ı bir tehdit olarak görür ve onu da öldürtmek ister. En sonunda bu mücadelede kazanan taraf Hayden olur ve diğer ölen kişilerin bir panzehir sonucunda öldüğü ortaya çıkar. Bu kişilerin ölümünün altında ise; diğer tüm kişilerin ölümüne yol açacak kuvvette bir ilaç olduğu anlaşılır. Bunu yapan kişinin ise Esklade adında bir kişi olduğu kitabın sonunda ortaya çıkar.
Benim fikrime göre; kitap çok basit bir dille yazılmış, merak ve gerilim duygularını en alt seviyede hissettiğim kitaplardan biriydi. Bence Ölüm Ezgisi ne dili, ne de anlatımı açısından okunmaya değecek bir kitap değil. Keşke kitabın içeriği de adı kadar güzel olabilseydi.

28 Haziran 2011 Salı

Judith Mc Naught / Sana İhtiyacım Var

         SANA İHTİYACIM VAR; 2009 yılında bizlerle buluşan bir Judith Mc Naugth eseridir. Kitabı özetlemek gerekirse; Katie ve Ramon'un aşk hikayeleri anlatılmaktadır. Bir gün Katie bekarların bulunduğu bir bara gider, orada eski sevgilisi tarafından rahatsız edildiği sırada imdadına Ramon yetişir. İkisi birbirlerine o anda aşık olurlar, fakat Katie bu ilişkinin gelip geçici olduğunu düşünürken, Ramon açısından işin rengi farklıdır. Katie, Ramon'u arkadaşlarıyla ve yakın çevresiyle tanıştırır.Fakat aralarında bir problem vardır, Katie zengin bir ailenin kızıdır ve Ramon'un da çiftçi olduğunu zanneder. Çünkü, Ramon kendisini bu şekilde ona tanıtmıştır. Zaman içinde Ramon kızın ailesi ile tanışır, fakat aile adam fakir olduğu için işe sıcak bakmamakta, hatta Katie'ye baskı yapmaktadır. Sonunda ailesi razı olur ve Katie, Ramon'un yaşadığı yere gider. Burada harabe bir evle karşılaşır, fakat adam kızın mutlu olabilmesi için her şeyi dört dörtlük yaptırır. Alışveriş işini de Katie'ye bırakır, kız onun fakir olduğunu düşündüğü için eşyaların yarı parasını ödemek ve eğer onunla evlenmek istemezse diye kendini güvenceye almak ister. Fakat, bu olayı bir gün Ramon öğrenir ve kendi köyünde onu küçük düşürdüğü için Katie'ye çok kızar. Ayrıca, Ramon onu her sevdiğini söylediğinde Katie bunu cevaplamaktan kaçınır. (Çünkü, Katie'nin eski kocası onu döverken ona sürekli kendisini sevdiğini söylemesi gerektiğini tekrar eder.) Bu yüzden de Ramon Katie'nin kendisini sevmediğini düşünür ve onu geri Amerikaya göndermeye karar verir. Katie gitmek için hazırlık yapar ve uçağı kalkacağı sırada vazgeçer, çünkü Ramon'u sevdiğine inanır ve yaptığının yanlış olduğunu anlar. Bunu nedeni de Ramon'un bir arkadaşının Katie'ye gösterdiği bir albümdür. Bu albüm de aslında Ramon'un fakir olmadığı aslında Uluslararası Galverra şirketinin sahibi olduğu ve oldukça zengin olduğu ortaya çıkar. Kitabın sonunda Ramon ve Katie tüm sorunları arkalarında bırakarak evlenirler.
        Ben aşk romanlarını pek sevmiyorum, bu kitabı bir arkadaşım tavsiyesiyle okudum. Bana göre kitapta olayların üzerinde biraz fazla durulmuş, yani kitap gereksiz yere uzatılmış. Ayrıca bende bir merak ve heyecan da uyandıran bir kitap olmadı, çünkü aşk romanları mutlu sonla biter. Bu kitabında öyle biteceğini bildiğim için işin açıkçası beni pek sarmadı. Fakat farklı bir lezzet olması bakımından fena değildi. Eğer aşk romanlarını seviyorsanız ve inanıyorsanız bu kitabı sizlere tavsiye edebilirim.

21 Haziran 2011 Salı

SERSERİ / RACHEL VINCENT

   Serseri; Rachel Vincent'in 2011 yılında yayınladığı kitabı. İki farklı dünyası olan bir kedi kız. Ailesi ve sürüsü onun hakkında bir çok plan yapmıştır. Fakat o tüm bu planları alt üst ederek okumaya karar verir. Ve ailesi ile sevdiği kişi olan Marc'ın yanından ayrılır. Ta ki bir serseri yaban kedisi onu bulana kadar.. Bu kitapta insan olan fakat kızdığında, sinirlendiğinde ya da istediklerinde bir kediye dönüşen kişilerin hikayesi anlatılmaktadır. Fayte ailesinden ayrılır ve soyunu devam ettirmek yerine okumayı tercih eder. Sonrasında onların Gurur sürüsüne ait olmayan bir serseri kedi onun kedi olan en yakın arkadaşını ve kuzenini kaçırır. Fayte'ın arkadaşı olan Sara'yı öldürür ve kuzeni Abby'i öldürmesine az bir süre kala serseri Fayte'ı ka.ırır ve bir bodrum katına hapseder. Onu ve kuzenini döverek işkence eder, hatta kuzeni Abby' e tecavüz eder. En sonunda Fayte bir yolunu bulur, onları kaçıran adamlardan birini bir an da kısmen kediye dönüşerek öldürür. Sonrasında da babasına ve sürüsüne haber verir. Herkes onları kurtarmak için gelir ve serseriye bir tuzak kurarlar. Sonunda kurdukları tuzak ile Serseri'yi alt ederler ve onu öldürürler. Kitabın sonunda da Marc ve Fayte birbirlerine sevdiklerini söyleyerek yazar kitabı noktalar.
   Benim fikrime göre, kitabın dili oldukça sade ve kitabın kurgusu da şahane değil. Sadece yazar diğerlerinden fark yaratmak için farklı bir konu seçerek, insanları kediye dönüştürmüş. Bana bu kitap biraz Alacakaranlık serisini ya da Cazibe serisini hatırlattı. Neden? Çünkü, o kitaplarda da insanlar vampire dönüşüyordu, bu kitapta da insanlar keiye dönüşüyor. O kitaplarla ortak yanları yadsınamaz. Fakat kitap yine de sürükleyici ve bence okunmaya değer, tavsiye ederim. Eğer fantastik kitaplardan hoşlanıyorsanız, bence bu kitap doğru bir seçim olabilir.

21 Mayıs 2011 Cumartesi

PİRUZE KİTAP ÖZETİ / SİNAN AKYÜZ

Piruze; "Şam'da bir Türk gelin" Kitabı bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine ondan aldım. Kitap bana göre bugüne kadar okuduğum kitapların hiç biriyle kıyaslanamayacak kadar dil açısından kötüydü. Yazarın dili, anlatımı ve okuyuculara hitabı çok zayıftı. Bu kitabı okurken 7-8 yaşında okuduğum "Ayşegül" kitapları geldi aklıma. Gerçekten kitabın dili o kitaplar kadar basitti. Kitapta sayamayacağım kadar fazla "hüngür hüngür ağladım" sözleri kullanılmıştı.
Kitapta kısaca; önce babasının görevi dolayısıyla İstanbul da, sonrasında İngiltere de ve en sonda Şam da yaşayan bir kızın hikayesi anlatılmaktadır. Piruze okul yıllarını İstanbul ve İngiltere de tamamlamıştır. Tam gençlik yıllarında babasının tayini Şam'a çıkar ve Piruze burayı hiç sevmediği halde burada yaşamaya başlar. Şam2da hiç beklemediği bir anda Wassim adında bir gence aşık olur ve babasının itirazına rağmen Wassim ile evlenir. Başta her şey güzel gider, bir tane Amer adında oğulları olur. Piruze ikinci çocukları İmad'a hamileyken kayınpederi vefat eder ve işler bundan sonra tersine döner. Wassim annesinin yanına taşınmak ister, Piruze istemediği halde kayınvalidesinin yanına taşınırlar. Bu sırada Wassim, Piruze'yi aldatmaya başlar. Sonrasında üçüncü çocukları Rami dünyaya gelir ve işler Piruze için içinden çıkılmaz bir hal alır. Wassim tam ikinci bir kadınla evlenmek üzereyken, Piruze olanları öğrenir ve olayı engeller. O günden sonra hiç bir şey eskisi gibi olmaz. Wassim, Piruze'yi dövmeye ondan intikam almaya çalışır. Sonunda da Piruze Şam'dan kaçmaya karar verir, çocuklarını da alır ve havaalanına gider. Fakat, Wassim bunu bir şekilde öğrenir, Piruze kaçar ama çocuklarını orada bırakmak zorunda kalır. İstanbul'a geldiğinde Piruze yeni bir hayat kurar, yeni işe girer, fakat çocuklarından tam 21 yıl haber alamaz. Wassim çocuklarını ona göstermemekte, hatta ondan kaçırmaktadır. Kitabın sonunda Piruze kendi dükkanında Şam'lı bir kızla tanışır ve tesadüfe bakın ki kız Piruze'nin oğlu Amer'in sevgilisi çıkar. Amer ve Piruze bir restaurantta karşılaşır. Ve kitap böyle son bulur.
Kitap başta hikayesini bir arkadaşına anlatan Piruze ile başlıyor, fakat sonralarda bu arkadaştan hiç bahsedilmiyor. Bu nokta da kitabın konusu bence havada kalmış. Ara ara bu arkadaştan bahsedilip, sonda da bu arkadaşa ile kitap bitirilmeliydi. Ayrıca sonunda da çok büyük bir tesadüf yaşanıyor. Ben bu sonu çok inandırıcı bulmadım, bana biraz izlediğimiz türk filmlerini hatırlattı. İşin açıkçası kitaptan istediğim tadı alamadım. Okumamanızda yarar var.

11 Mayıs 2011 Çarşamba

ALAYCI KUŞ / SUZANNE COLLINS

Alaycı Kuş serinin son kitabı. Gerçekten yazar son kitap olan Alaycı Kuş'a kadar merak duygumuzu en üst düzeyde tutmayı başarmış. Bu kitap da ilk iki kitabın devamı olarak karşımıza çıkıyor. Bu kitap da Katniss, Peeta ve Gale bu oyunların oynanmasında başı çeken Snow'dan intikam almak için 13. mıntıkada diğerleriyle bir araya geliyor. Katniss bu isyanın başını çeken kişi olarak Alaycı Kuş oluyor. Bu esnada bir çok olaylar yaşanıyor ve sonunda suçlu olan kişilerin hepsinden intikamını alıyor. Bunların başında 13. mıntıkanın başkanı Coin ve Capitol'ün başkanı Snow geliyor. Bu intikam sırasında Katniss de sevdiği bir çok insanı kaybediyor. Bunların başında kardeşi Prim Gale tarafından yanlışlıkla öldürülüyor, Finnick barış muhafızları tarafından öldürülüyor, Peeta başkan Snow tarafından esir alınıyor. Fakat tüm bu kötü gidişata rağmen Katniss herkesi öldürüyor ve intikamını alıyor. Kitabın sonunda Katniss Peeta ile evleniyor, hiç istemediği halde çocukları da oluyor ve mutlu bir hayat sürmeye başlıyorlar. Bana göre gerçekten bu kadar kötü gidişatın ardından hak edilmiş bir mutluluk onları sarıyor. Fakat insan bu kadar güçlü olaylar karşısında daha kuvvetli bir son olmasını bekliyor. Sadece bu anlamda biraz hayal kırıklığına uğradım. Bunun dışında aşk, heyecan, sevgi, ölüm ve merak duygularını bu kadar kuvvetli verdiği için yazar güzel bir eser çıkarmış karşımıza.
Şimdi sıra da yazarın yeni kitapları "Yeraltı Günlükleri" var. Eminim ki yazar bu yeni kitaplarında da bizi şaşırtmayı başaracaktır. Yeraltı Günlüklerinin çıkmasını sabırsızlıkla bekliyorum.

Ateşi Yakalmak

Ateşi Yakalamak: Açlık Oyunları serisinin (Suzanne Collins) ikinci kitabı. Genellikle seri kitapların ikinci ve üçüncü kitapları okuyucu üzerinde gerekli etkiyi yaratmaz. Çünkü insanlar birinci kitaptan sonra çok fazla şey beklerler ikinci kitaptan. Fakat; bu kitap seri kitaplara dair tabuların hepsini yıkmış durumda. Ben birinci kitaptan aldığım lezzeti, ikinci kitapta da aldım. Üstelik yazar bana göre birinci kitabı dil bakımından, merak ve ilgi yönünden ikiye katlamış durumda. Ben bu kitapların içeriğini yazmıyorum, çünkü bu kitaplar gerçekten okunmaya değer. Ne kadar özet versemde anlama da eksik kalınacaktır. Çünkü, kitap çok fazla olay içeriyor. Yine de şöyle bir değinmek gerekirse; kitap birinci kitabın devamı niteliğinde bizlere sunulmuş. Yine Katniss, Gale ve Peeta olayın kahramanları olmuş. Fakat bu defa Açlık Oyunları'nın rengi değişmiş ve bunun yerini 75. Açlık Oyunları almış. Peki bunda kim yarışacak, arenaya gidecek olan kim veya kimler? Tabi ki de arenaya gidecek olan kişiler daha evvel oyunlarda birinci çıkmış kişiler. O halde bu yeni oyunlarda hayatta kim kalacak, bu oyunlarda kim kimi öldürecek ve en önemlisi de bu sefer ki zorlu oyunlara kim dayanabilecek? İşte Ateşi Yakalamak bize tüm bu soruların cevabını veriyor ve bizde çok fazla merak uyandırıyor. Kitabı elimden bırakmadan okudum, gerçekten harikaydı. Şimdi sıra da son kitap olan "Alaycı Kuş" var. Bakalım yazar o kitabında da iyi iş çıkarmış mı?

23 Mart 2011 Çarşamba

AÇLIK OYUNLARI \ SUZANNE COLLINS

Bu kitabı  bir arkadaşımın tavsiyesiyle aldım. Önce kitabın arkasını okudum, arkada önemli yazarların yorumları vardı. Ben tüm kitaplar için bu yorumların abartılı olduğunu düşünüyordum. Fakat bu kitabın arkasındaki yorumlar az bile yazılmış. Bu kitap diliyle, anlatımıyla, sürükleyiciliğiyle ve kurgusuyla kesinlikle mükemmel bir kitap...
Tam adı gibi kitapta zorlu bir oyun anlatılıyor. Bu oyun ormanlık bir arazide çeşitli mıntıkalardan gelen haraçların oynadığı bir oyun. Aslında bir ölüm kalım savaşı demek daha doğru olur. Çünkü bu oyunun sadece bir tane galibi olmak zorunda, güçlü, akıllı, dayanıklı ve çevik olan bu oyunu kazanıyor. Kitabın alt yapısı bu kurgu üzerine kurulmuş ve ben sizlerle bu oyunun kazananını açıklamayacağım, çünkü bu kitap gerçekten okunmaya değer bir kitap. Sadece bir ipucu verebilirim, kazanan ya kitabımızın konusu olan 12. mıntıkadan bir kişi olacak ya da 1., 2. ve 3. mıntıkalardaki haraçlardan biri olacak. 1., 2. ve 3. mıntıkanın haraçları küçük yaşlardan beri oyunlar için eğitim alırken 12. mıntıkanın haraçları onların yanında çok güçsüz kalıyor. Ama cevap kitabın içinde saklı ve cevabı ancak bu kitabı okuyarak bulabilirsiniz.
Kitabı olan filmleri sevmediğimi daha önce söylemiştim, fakat bu kanım bu kitap için geçerli olmayacak sanırım. Açlık Oyunlarının filmi 2012'nin Mart ayında bizlerle buluşacakmış.Bu filmi işin gerçeği sabırsızlıkla bekliyorum.
Kitap seri halinde üç kitap, ben şimdiden ikinci kitap olan "Ateşi Yakalamak"a başladım bile... Bence sizde hiç vakit kaybetmeden kitapları alın ve okumaya başlayın. Son tavsiyem önce ilk kitap olan "Açlık Oyunları"nı alayım sonra diğer kitapları alırım diye düşünmeyin,çünkü bu kitaptan çok memnun kalacaksınız ve ilk kitap biter bitmez ikinciye geçmek isteyeceksiniz.

15 Mart 2011 Salı

STEVE JOBS \ APPLE

Bu kitabı bir hocam hediye olarak verdi ve bende okuduğum bölüm ile alakalı olduğu için ve ilgimi çektiği için kitabı okudum. Kitapta gerçekten hayata sıfırdan başlamış bir insanın bir süre sonra bir dünya ikonu haline gelmesi anlatılmış. Steve Jobs evlatlık olarak kendi ailesi tarafından başka bir aileye verilen bir çocuk... Fakat evlatlık verildiği aileden her konuda destek görmüş ve onlara her istediğini yapmıştır. Daha lise döneminde yakın arkadaşıyla birlikte bir garaj da teknoloji üzerine bir şeyler üretmeye başlamış, ve aslında o günden bugüne kadar çok fazla gelişim gösteren bir kişi. Hırslı, sinirli, asabi ve kesinlikle çok başarılı ve tuttuğunu koparan bir insan. (Belki de başarının sırrı tüm bu özelliklere sahip olmaktır.) Steve Jobs bir arkadaşıyla birlikte henüz üniversite eğitimini tamamlamadan bir şirket kurmaya karar veriyor ve bu şirkete elma bahçelerinden aklına gelen "APPLE" ismini uygun görüyor. Bu şirkette etrafındaki kişilerle birlikte Macintosh diye bir bilgisayar üretiyorlar, fakat bu bilgisayar insanların isteklerine çok fazla yanıt vermiyor. Apple bir maddi sıkıntı içine giriyor ve başka bir bilgisayar daha üretiyor. Sonrasında bu bilgisayarı ilkine göre daha fazla insan kullanıyor ve Apple ivme kazanıyor. Ancak bu dönemde Steve Jobs şirketi kurduğu arkadaşı Woznaik ile bir takım problemler yaşıyor ve kendi kurduğu şirketten bir anlamda kovuluyor. Birlikte çalıştığı insanlar onun çok zor bir insan olduğunu ve onlardan iş anlamında hep daha fazlasını beklediğinden şikayetçi oluyor ve kimse onunla çalışmak istemediğinden şirketten çıkmak zorunda bırakılıyor. O dönemler Steve Jobs için oldukça zorlu geçiyor fakat tabi ki de pes etmiyor ve Pixar diye bir şirkette çalışmaya başlıyor. Bu şirket Disney ile bir anlaşma imzalayarak animasyon filmleri hazırlayan bir şirkete dönüşüyor Steve sayesinde... Bundan sonra ise her şey çok hızlı bir gelişim gösteriyor Pixar'ın hazırladığı filmler çok sayıda insan tarafından beğeniliyor ve çeşitli olaylardan sonra Steve tekrar kendi kurduğu Apple'ın başına geçiyor. Çünkü ondan sonra CEO olan insanlar Apple'ın ruhunu anlamıyor ve Apple gerçekten maddi anlamda zor bir uruma düşüyor ve şirketi bu durumdan kurtaran kişi Steve Jobs oluyor. Sonrasında çıkan yeni bir bilgisayar, İpod, İtunes derken Apple çok güçlü bir şirket haline geliyor. Jobs kendi kurduğu şirketi gerçekten bir ikon haline getiriyor. Apple hakkında müşterilerin tek şikayeti ürünlerin rakiplerine göre pahalı olması ama Apple artık son çıkardığı ürünlerle bunu da yenmiş gibi görünüyor. Yine de şunu unutmamak gerekir: Pahalı olan ürünler gerçekten iyidir.
Kitabın özetini kısaca yukarıda yaptım, fakat gerçekten Steve Jobs'u daha iyi tanımak için bu kitabı kendinizin okuması gerekir. Çünkü; ancak bu sayede Jobs'un neler başardığını, basamakları ne kadar hızlı çıktığını ve ne kadar başarılı olduğunu anlayabilirsiniz.
Kitapta bazen aralara çok fazla insanın varlığı karışsa da, kitap bir biyografi olarak oldukça başarılı... Fakat bazı yerlerde detaylara çok fazla girilmiş ve bu detaylar Jobs'un hayatıyla ilgili değil. Bu anlamda detaylar biraz daha hafife indirilmiş olsaydı daha keyifli okuyacağıma inanıyorum.

8 Mart 2011 Salı

Kay Hooper } KORKU AVI

Korku Avı: Başlangıçta yazar ilk 2 sayfa da Brady Gilbert diye bir kızın bir sapık tarafından kaçırıldığını ve diri diri gömüldüğünü anlatıyor. Sonrasında ise bölümler birbirini takip ediyor, fakat yazar bu kitabında diğer kitaplarının aksine bölümü sonuca bağlamıyor. Aksine bölümleri sonlandırmadan okuyucunun aklında soru işaretleri bırakmayı hedefliyor. Ve bence bu konuda da gayet başarılı oluyor. Kitabın ilk sayfalarından son sayfalarına kadar benim merak duygumu canlı tutmayı başardı. Hele ki kitabın kahramanları olan şerif Metcalf'ı ve falcı (gerçekte gizil) olan Madam Zarina'yı gerçek adıyla Samantha'yı kaçırmasıyla merak duygusu, heyecan, ürperti gerçekten her yanınızı sarıyor ve kitabı elinizden bile bırakamıyorsunuz.
Bence, yazar bu kitabıyla gerçekten zirveye ulaşmış, işin açıkçası bu kitap beni fazlasıyla etkiledi. Yazarın dili ve sürükleyiciliği diğer kitaplarında da olduğu gibi şahane... Bu kitabın kısaca da olsa özetini yapmak istemiyorum, çünkü kitap gerçekten okunmaya değer ve ben sizlerin de bu kitabı okumasını istiyorum. Katil Metcalf'ı polis olmasına rağmen kaçırdı ama Metcalf kurtulabildi mi? Peki katil Metcalf'ın sevgilisi olan Lindsay'i de kaçırdı peki O sapık katilin elinden kaçmayı başardı mı? Samantha gizil olmasına, kendi geleceğini görmesine rağmen Samantha kendi geleceğini görüp katilin onu kaçırmamasını sağlayabildi mi? Arkadaşlarına bunlar olurken FBI da görev alan ve çok iyi bir polisin yanı sıra gizil olan Lucas onlara yardım edebildi mi? İşte tüm bu soruların cevabını size ben vermeyeceğim, kesinlikle kitabı okuyup bu soruların cevabını bulmalısınız. Umarım kitabı okuyup benim aldığım lezzeti alırsınız Kay Hooper'ın bu kitabından... İyi okumalar :)

23 Şubat 2011 Çarşamba

KAY HOOPER / ŞEYTANIN FISILTISI

Geçen yazımda da yazdığım gibi bugün Kay Hooper'ın ikinci okuduğum kitabını ve yazarın da ikinci yayınlanan ikinci kitabı olan "ŞEYTANIN FISILTISI" adlı eserini tanıtacağım. Yazar Korkunun Dehşetinde olduğu gibi kitabın temasını aynı şekilde okuyucularına yansıtmış. Kitabın dili, sürükleyiciliği ve biz de yarattığı merak duygusu ilk kitabında ki gibi canlı... Fakat, bu kitapta yazar bölümlerin sonunda okuyucunun kafasında hep bir soru işareti bırakmış ve bu soru işaretlerini son 20 sayfa da bizlere açıklamış. Kitabın bir özelliği de okuyucunun ilgisini hep ayakta tutmuş olmasıdır.
Kitapta, ilk kitabında olduğu gibi yine gizil bir dünyanın olduğundan bahsetmiştir. Silence adında bir kasaba da işlenen üç cinayet var ve bu ölen üç kişi kasabanın saygın ve başarılı iş adamları ama öldürüldükten sonra hepsinin karanlık sırları ortaya çıkıyor. Nell gizil yetenekleri sayesinde; bu sırların ne olduğunu, üç kişinin ortak noktasını ve katili bulmak için 20 yıl evvel ayrıldığı kasabasına ve sevdiği adam olan Max'a geri dönmek zorunda kalıyor. Tüm olaylar sonunda üç kişinin ortak noktasının Nell'in kız kardeşi Hailey olduğu ve bu üç adamın Hailey ile birlikte olduğu, ona kötü davranışlarda bulunduğu ortaya çıkar. Böylece Nell'de katilin kardeşi Hailey olduğunu ve her şeyin bittiğini düşünüyor. Ancak Hailey hiç beklemedik bir zaman da Nell'in rüyasına giriyor ve gerçek katili görmesini sağlıyor. Katil aslında Nell'in bilmediği kardeşi, babasının çocuğu Kyle'dir. Bunları kardeşi Hailey üç iş adamından zarar gördüğü için yapmıştır. Kyle, Hailey'nin bu adamlardan hastalık kaptığını ve intikam almak için onları öldürdüğünü itiraf ediyor ve sonunda Nell'in FBI  da çalışan arkadaşları Kyle'yi öldürüyor. Kitabın sonunda Nell ve Max mutlu bir birlikteliğe adım atıyor.
Yazarın bu kitabı da okunmaya değer bir kitap bence.. Korku, merak ve şüphe duyguları ön planda olduğundan okuyucu da güzel bir etki yaratıyor. Şeytanın Fısıltısı benim beğendiğim kitaplar arasındaki yerini aldı, okumanızı tavsiye ediyorum.

15 Şubat 2011 Salı

Korkunun Dehşeti / Kay Hooper

Bu kitap bu güne kadar okuduğum kitapların içinde gerçekten en iyisi, en sürükleyicisiydi. Yazar kitapta muhteşem bir dil kullanmış ve merak duygumuzu her sayfa da daha da arttırmayı başarmış. Kitapta kısaca, bu dünyadan başka bir gri dünyanın olduğu, bu dünya ile gerçek dünya arasında sıkışan ruhlar olduğu ve bu dünyanın bir sahibi olduğundan bahsedilmiştir. Bu gri dünyanın sahibi çocukları, kadınları, işçileri ve erkekleri öldürerek onların ruhlarına sahip olmuş ve hayatta kendi yapmak istediklerini o ruhlar sayesinde yapmıştır. Diana ve Quentin de bu katilin kim olduğunu bulmaya çalışmakta ve bu esnada yaşadıkları korku dolu olaylar anlatılmıştır. Bir at çiftliğinde yerin altında bir kapı ve mağara ortaya çıkarılmış, ve bu mağara da cesetler ortaya çıkmıştır, hiç günahı olmayan insanların kemikleri bulunmuştur. Tüm bu olaylar yaşanırken Diana bir gizil olduğunu ve gri dünyaya geçebildiğini öğrenir, o dünyada aslında kardeşi Missy'nin de bulunduğunu, gri dünyaya hapis olduğunu anlar. Onu kurtarmak için katili bulur, katil otelin kahyası çıkar, aslında onun da ruhuna girmiş başka bir ruh yani şeytan vardır. Quentin ve Diana şeytanı bir kapıdan sokar ve böylece şeytan bir daha yeryüzüne gelip başka insanların içine giremez ve böylece gri dünya da yaşayan tüm ruhlar özgürlüğe kavuşmuş olurlar.
Korkunun dehşeti yazarın son kitabı olma özelliğini taşıyor. Bundan önceki eserleri ise; Şeytanın Fısıltısı  ve Korku Avı. Ben yazarın bu kitabından gerçekten çok etkilendim ve kitabı kısa sürede bitirdim. Şimdi sıra diğer eserlerini okumakta... Kesinlikle kitabı okumanızı tavsiye ederim.

10 Şubat 2011 Perşembe

Tanrı'nın Kızı / Lewis Perdue

Tanrı'nın Kızı; Bir Kadın Mesih?
Kitapta kısaca; Vatikan'ın ve Hitler'in sakladığı bir gerçek anlatılıyor. Yıllar evvel İzmir de yaşayan Sophia adlı bir kızın var olduğu ve bu kızın İsa mesih gibi Tanrı'nın kızı olduğuna inanılıyor. Kilise bunu öğrendiği anda, Hristiyanlığa ve İsa Mesih'e olan inancın sarsılmaması için bu kız öldürtülüyor ve bir mağaraya kızın sarılı bulunduğu kefen, onun kullandığı mücevherler ve ona ait yazılar saklanıyor. Fakat, yıllar sona bu gerçek ortaya çıkarılmak üzere bir çok kişi tarafından araştırılıyor. Bu uğurda Zoe ve Seth'in başına bir çok olay geliyor. Çünkü, onu arayan sadece ikisi değil, onlar bu gerçeği herkese anlatmak isterken, kilise de bu gerçeği kimsenin bilmesini istemiyor. En sonunda Seth bir çok defa öldürülmekten kurtuluyor, Zoe ise tutsak kaldığı odadan çıkmayı başarıyor ve ikisi gene birbirlerine kavuşuyor. Morgen adında bir rahip ve ona itaat eden kişilerle Sophia'nın bulunduğu mağaraya gidip onun kefenini gün yüzüne çıkarıyorlar. Fakat, içlerinden biri hainlik yaparak o kefeni kiliseye vermek üzereyken Seth'in grubu evde yangın çıkartmayı başarıyor ve bu gerçek kitabın sonunda da gün yüzüne çıkamıyor.
Benim kitap hakkındaki düşüncelerime gelince, kitap 463 sayfa, fakat kitabın 350 sayfasında Zoe ve Seth'in başından geçenler konu alınmış. Ben kitap adını gördüğümde daha çok Sophia'yı anlatan bir kitap olacağını düşünmüştüm. Fakat, kitap bu anlamda benim beklentilerime karşılık vermedi. Zoe ve Seth'in yaşadıkları daha kısa tutulup, bize Sophia'nın hayatıyla ve o zaman nasıl öldürüldüğü ile ilgili ayrıntılı bilgiler verilseydi kitabın okuyucuların ilgisini daha fazla çekeceğini düşünüyorum. Son olarak bu kitabı çokta okunmaya değer bir kitap olarak görmediğimi belirtmeliyim.

24 Ocak 2011 Pazartesi

KUSURSUZ / SARA SHEPARD

"Sevimli Küçük Yalancılar Kusursuz" adlı kitap 5 yakın arkadaşın sıra dışı dostluğunu konu alıyor. Günün birinde bu arkadaşlar Toby adlı çocuktan kendilerini gözetledikleri için intikam almak istiyor ve bir plan yapıyorlar. Toby korkutmak için onun evinin önünde havai fişek atıyorlar ve bu yanlışlıkla onun kız kardeşinin kör olmasına sebep oluyor. Çünkü, havai fişeği atan Alison bu sırada Toby'nin üvey kız kardeşine tecavüz ettiğini görüyor. Fakat bu sırada Toby de Alison'un fişek attığını görüyor. Sonuçta, Toby suçu üstüne alıyor ve Alison hapse girmekten kurtuluyor yani ikisi de birbirinin sırrını saklıyor. Fakat Toby ıslah evinden çıktığında, Alison esrarengiz bir şekilde öldürülüyor. Diğer 4 arkadaşta Alison'un ölümüyle A. diye birinden tehdit mesajları alıyor. Bu mesajlar çoğunlukla kendi hayatlarıyla ilgili oluyor. Mesela, Spencer kız kardeşinin sevgilisini elinden alıyor ve bunu kız kardeşine itiraf etmek zorunda, Emily, Maya adlı arkadaşıyla öpüşüyor ve bunu diğer arkadaşlarına söylemeli, yoksa tüm bunları onlara A. söyleyecek... Kitabın sonunda katilin ve A.'nın Toby olmadığı polisler tarafından kanıtlanıyor. Peki ama A. ve Alison'u katili kim? Bu sorunun cevabını yazar okuyuculara bırakmış, yani kitabın sonunda da katil açıklanmamış.
benim kitap hakkında ki düşüncelerime gelince; ben sonu biz okuyuculara bırakılan kitapları ya da filmleri sevmiyorum. Bana göre kitap yoruma açık olmamalı, sonuç açık bir şekilde belirtilmelidir. Çünkü, 400 sayfalık bir kitabı okumak için zaman harcıyoruz ve sonuçta biz okuyucuları memnun etmeli diye düşünüyorum. Neticede bu kitabı okumanızı tavsiye etmiyorum, belki insan okurken kitabın sonunu merak ediyor ama sonuç en azından benim için tam bir hayal kırıklığı ile sonuçlanıyor.

7 Ocak 2011 Cuma

Alacakaranlık, Yeniay, Tutulma, Şafak Vakti

    Alacakaranlık, Yeniay, Tutulma, Şafak Vakti; bu dört kitapta Stephnıe Meyer'a aittir, yazar dört kitabında da benzer konuların üzerinde durmuş. Kısaca, bu eserlerde vampir olan Edward'ın Bella ile olan aşkı konu alınmıştır. İlk kitap olan Alacakaranlık'ı okuduğum da kitaptan etkilenmiştim. Farklı bir konuyu işlediği için kitap ilgimi çekmişti. Sonuçta ikinci kitabı da çıkınca hiç düşünmeden aldım. Fakat, üçüncü kitabı Tutulma'ya geldiğim de sürekli aynı konuların üzerinde durulması beni kitaptan uzaklaştırdı. Çünkü, yazarın hep aynı konuyu sabit bir dil ile anlattığını gördüm ya da yazarın diline, anlatımına ve konuya alıştığım için bu şekilde düşündüm.  İlk üç kitabı alıp okuduktan sonra, Şafak Vakti olan serinin son kitabını da aldım. Fakat bu kitabı bitiremeden bıraktım. (galiba bugüne kadar bıraktığım tek kitap) Çünkü, yazarın işlediği konu hep aynıydı ve hiç bir şekilde kitaba farklı yaklaşım açısı getirememişti. Kitaplar genel olarak bakıldığında ilgi çekici bulunabilir fakat dört kitabı da arka arkaya okuyunca insana sıkıcı geliyor.
   Kitapların filminin de olduğunu belirtmek isterim. Benim fikrime göre filmleri izlemek yerine, kesinlikle kitapların okunmasını tercih ederim Çünkü filmler de kitapta geçen güzel sözcükler kaybolabiliyor, ancak kitapta da filmde olan görsellik olmuyor. Dolayısıyla tercih sizin, eğer görselliği seviyorsanız filmi, kelimelerin ahengini tercih ediyorsanız kitabı tercih etmelisiniz. Benim oyum kitaptan yana..