26 Kasım 2010 Cuma

ŞEYTANIN SAĞELİ

  ŞEYTANIN SAĞ ELİ John Saul'un New York Times Bestseller olan muhteşem eseri... Bence bu kitap için "muhteşem" kelimesi yeterli değil. Şeytanın Sağ Eli kesinlikle bugüne kadar okuduğum en iyi kitaplardan biriydi, hatta en iyisiydi.
Evliliklerinin parçalanmak üzere olduğu noktada, Ted ve Janet Conway'e halalarından asırlık bir ev miras kalır. Conway'ler çocuklarını da alarak, ikinci bir şans yakalamış olmanın heyecanıyla St. Albans'a giderler. Önlerinde yeni bir hayat uzanmaktadır. Ne var ki, uzun zaman terkedilmiş duran Viktorya tarzı büyük malikanenin içinde Conway soyadının geçmişinin karanlık anahtarları yatmaktadır: intiharlar, garip kaybolmalar, voodoo ayinleri ve cinayet söylentileriyle dolu kanlı bir geçmiş. Conway'ler bir kere ortaya çıktığında yaşayan her ruhu sindirmekle tehdit eden bu sırlardan habersizlerdir. Conway ismini taşıyan her nesli cehennemin derinliklerinden gelen bir hesaplaşma günü beklemektedir.
Kitabın başlangıcında tüm bu olanlarını nedeni başka insanlar gibi durmaktadır, aslında olanların tek nedeni Ted Conway'dir. Bunu da okuyucular kitabın sonunda anladığı için kitap sürükleyici ve muhteşem bir anlatıma sahiptir. Kitaptaki merak duygusu insanların ilgisini ayak tutmayı başarmış, bu yüzden de yoğun bir okuyucu kitlesi elde etmiştir. Kitapta hiçbir eksik taraf olmamasına karşın, yazarın sadece iki kitabının olması aslında üzücü bir durumdur. John Saul, Stephen King'le aynı temaları işlemiştir, fakat bana göre King'den çok daha başarılıdır. Yeni yayınlanacak kitaplarını büyük bir sabırsızlıkla bekliyorum.

12 Kasım 2010 Cuma

SİL BAŞTAN (KEN GRIMWOOD)

  "Hayatınızı tekrar, tekrar ve tekrar yaşamak zorunda kalsaydınız..." İşte bu kitap bize bu sorunu cevabını vermeye çalışıyor. Sil Baştan; aslında biraz aşkı, biraz ölümü ele almış ve okuyucu da sonsuz bir merak uyandırmayı bu sayede başarmış. Yazar; akıcı bir dil kullanmış, fakat kitap ilk okunmaya başladığında kendini fazlaca tekrar ediyor gibi gözükebiliyor. Ancak, okudukça hiç de öyle olmadığını aksine merak duygusunun çok yüksek olduğu göze çarpan ilk detay oluyor.
  43 yaşındaki Jeff Winston hayatını tekrar tekrar yaşamak zorunda kalan insan.. Heyecanını yitirdiği evliliği ile geleceği olmayan işi arasında sıkışıp kalmıştır ve hiç beklenmedik bir anda ölüverir. Hayata tekrar gözlerini açtığında ise takvimler 1963 yılını göstermektedir. O sabah 18 yaşında üniversite yatakhanesinin duvarlarına bakarak uyanır. Herşey eskisi gibidir.. Tek bir fark dışında Jeff geleceği avucunun içi gibi bilmektedir. Yalnız bilmediği tek şey neden hayatını tekrar tekrar yaşamak zorundadır? Bu sorunun cevabı aslında kitabın gizli yerlerinde okuyucuya hissettirilmeden verilmiştir. Jeff tekrar yaşadığı bir hayatında kendi gibi hayatını tekrar yaşamak zorunda kalan Pamela diye biriyle tanışır. İşler bu tanışmayla değişir. Onlar kendilerini önceden bildikleri hayatta ki kötü giden olayları değiştirmeye adar. Ve en sonunda bunu yapamayacaklarını anladıklarında hayatlarını tekrar yaşamak zorunda kalmazlar.
  Bana göre kitap ciddi anlamda ilgi uyandıran, sıradışı ve oldukça sürükleyiciydi. Zaman kavramını ve doğasını irdeleyen bunu yaparken de biz insanların aslında zamanını ne kadar boş yere geçirdiğinin kısaca gösterimiydi. Son olarak, ben kitaptan etkilendim, size de okumanızı öneririm ve etkileneceğinizin de garantisini verebilirim.
 

5 Kasım 2010 Cuma

EN SON YÜREKLER ÖLÜR..

   En Son Yürekler Ölür; Canan Tan'ın aşkı, sevgiyi,ölümü ve organ naklini anlattığı kitabı... "Sen gözlerinden ateş saçarak, zehirli oklarını bana yöneltirken, ben sana aşık oldum Nehir." "Sen, tüm şatafatlı tanımlardan sıyrılıp en doğal halinle yaramazlık yapan çocuklar gibi boynunu bükmüş bağışlanmayı beklerken, ben sana aşık oldum Deniz." Aslında bana göre bu cümleler kitabı özetleyen en güzel yazılar..
  Kitap kısaca; Nehir ve Deniz'in aşkını konu alıyor, birbirlerini gördükleri ilk anda birbirine aşık olan ve kısa süre de evlenen; fakat mutlulukları kısa süren iki insanı anlatıyor. Balayına çıktıkları gün kaza yapıp, Deniz'ini yitiren Nehir'i anlatıyor. Deniz bu kaza da yaşamını yitiriyor. Fakat organları Nehir'in sayesinde başka insanlar da hayat buluyor. Kitabın sonunda da Nehir Deniz'in kalbinin takıldığı Arda'ya aşık oluyor. Ve bize önemli olanın beden değil, kalp olduğunu hatırlatıyor.
  Kitap tek başına düşünüldüğünde güzel ve ilgi çekici, fakat ben Canan Tan'ın "Piraye" ve "Yüreğim Seni Çok Sevdi" gibi eserlerini de okuduğumdan bu kitabın dili ve diğer kitapların dili birbirine oldukça benzer özellikler taşıyor. Ayrıca; sadece dil olarak değil, içerik olarak da bu eserler birbirine oldukça yakın..Bu yüzden yazar bu konu da zaman zaman eleştiri alabiliyor. Bunun dışında kitap aşkı, sevgiyi, ölümü, hüznü ve mutluluğu bir arada yansıttığı için bana göre başarılı bir eser. Son olarak; Canan Tan daha yaratıcı kitaplar yazarsa, ben çok daha başarılı olacağını ve daha az eleştiriye maruz kalacağını düşünüyorum.